Tanrı Misafiri

Kategoriler Öyküler

“Hiçbir telaş iftar sofrası hazırlayanların telaşı kadar kanatlanmış olamaz.” diye düşündü günün inişini sükût ile bekleyen kadın. Yarım saat sonrasının tatlı telaşı ard arda çalan iki telefonla sönüp gitmişti. Önce evin erkeği iftara gelemeyeceğini bildirmişti. Umutları kırılmamıştı kadının. Sardığı börekleri oğlu için kızartmaya devam etmişti. Sonra bir daha çaldı telefon. “Anneciğim n’olursun izin ver. Bütün sınıf Mehmetlere gidiyoruz iftara.”

Kışın ortasında, güneş gökyüzünü pembeye boyaya boyaya veda ediyordu. Kadın pembe bulutlara bakarken, birden yalnız iftarı resmeden müellifin satırları takılıp kaldı dudaklarına: “Dünyada hiç kimse orucunu yalnız başına açmak zorunda kalan birisi kadar yalnız değildir.” Altıncı Şehir’in müellifinin yazdığı satırlar ard arda zihninde sıralanırken, gözü minarenin kandillerinde, sitem etti kadın. “Misafir payı bile pişirmiştim, hani nerede?!”

Birden kapı çaldı, yalnızlığın içine demir atmış kadın kıpırdayamadı. Kimdi bu saatte? Konu komşuya gelen biriydi muhakkak. Otomatiğe bastı. “Buradayım.” diye bir ses geldi kapının önünden.

Kapıyı yavaşça açtı. Bir kargo paketi uzatıyordu lacivert montun içindeki yorgun yüzlü adam. Tam o  esnada ezanın sesi duyuldu. Kadın “Orucunuzu açmak ister misiniz?” i en uygun hangi lisanla dile getireceğini düşünürken, yorgun adam utanarak “Bir bardak su içebilir miyim?” diye sordu. Dünyalar verildi kadına. Koşarak mutfağa gitti. Yorgun adam kimlik bilgilerini elindeki kâğıda geçirene kadar bir tepsinin üzerine çorbayı, böreği, zeytini, hurmayı, bir bardak çayı koyup götürdü. Adam şaşırdı.

‒Zahmet oldu abla. Kusura bakma. Vakti ayarlayamadım. Ben yeniyim. Adresi çok aradım.

‒Hiç zahmet olur mu? dedi kadın.

Dedesinin sözünü hatırladı mutlulukla, “Zahmet olmadan rahmet olur mu? ”

Yorgun adam iftar ederken, telaşla bir paket hazırlamaya koyuldu. Börekleri, meyveyi, tatlıyı sıkıca sardı. Yorgun adam “Eline sağlık abla, çok zahmet oldu. Allah bin bereket versin!” diye seslendi kapının dışından. Kadın paketi uzattı. “Çok mahcup oldum abla!” dedi utanarak. “Mahcup olacak ne var kardeşim. Tanrı misafirine mahcup olmak yakışır mı? Sen gelmeden önce ben haddimi bilmez bir şekilde sitem ediyordum. Hani Tanrı misafiri, diye. Edebimi bileyim diye seni Allah gönderdi. Sayende haddimi bildim. Allah senden razı olsun.”

Lacivert montun içindeki yorgun yüzlü adam if- tar vaktinin tenha sokaklarında yürüyüp giderken, kadın yavaşça gökyüzüne baktı. “Haddimi bildim ey Rahman ve Rahim olan. Sana şükürler olsun. Beni unutmadığın ve iftar anında hizmet edeceğim bir kulunu gönderdiğin için sana şükürler olsun.”

Fatma Barbarosoğlu

*Bu yazı Ramazannâme kitabında yayınlandı. 

Tanrı Misafiri” için 1 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir