Kitap Kapakları

Kategoriler Öyküler

I-

“Kitabın çıkmış diyorlar” dedi kadın oldukça asabi bir sesle. Vitrinde bardakların yanında duran kırmızı ciltli gazete promosyonu “kalın kitapların” tozunu itina ile alırken tekrarladı: “Kitabın çıkmış diyorlar.” Karşısındakinin cevap vermediğini görünce kelimeleri söz vadisinde kendi kendine de sektirebileceğini ispat edercesine arka arkaya sıralamaya başladı: “Hiç görmedik dedim tabii. Ne deseydim? Getirip işte bu da benim kitabım diye önüme koyan olmadıysa. Adam yerine konmuyoruz herhalde.” Kitaplarla ünsiyetini ispat etmek istercesine kapının arkasında duran koliden ders kitaplarını çıkarıp “üf üf” diye tozların kitap sayfalarından çıkıp havaya karışmasına yardımcı olmaya çalıştı. Pat pat geri yerine koydu.

Bugün keyfini bozmayacaktı; ne olursa olsun bozmayacaktı. Bir ara, “Eş dost çıkarttığım kitabı vitrinine koysun diye, aldığım üç kuruş telifle kitabımı mı satın alayım?” demeyi düşündü, fakat kadının hırçınlığını iyice arttırmaktan korktu. “Ne yani?” derdi. “Üç kuruş için mi yazıyorsun onları? O çok satan, vergi rekortmeni olan yazarlar kim? Sen niye öyle yazamıyorsun? Tabii herkes iyi yazamaz ama bakma herkes kendine yazar diyor işte.”

Hayır bugün hiçbir şey canını sıkamayacaktı. Ünlü ünsüz, ince sesli, kalın sesli bütün okur yazarların yaptığı kitap eleştirilerine kulağı tıkalıydı. Gözlerini de kapardı. “Hayır, hayat! Bana kara zeminli bir felsefe olarak geri dönmene bu mayıs sabahı asla izin vermeyeceğim.”

Kadın toz alarak tiz konuşmasını sürdürdü. “Neyse parası veririz. Maksat para değil ki, senin kitabını satan kitapçı bile yok. Migros’a gittik, baktık yok. Capitol’e gittik. E yani o ne? Uzaktan akrabamız -bak şimdi uzaktan akraba olduk. “Uzaktan”ın üstüne nasıl basıyor- kitap yazmış diye şehirlerarası yolculuğa çıkacak halimiz yok ya!”

-II-

“Bak seni hep takdir etmişimdir. Kabiliyetli çocuk demişimdir. Yüzüne karşı söylemek gibi olmasın ama… Severiz seni. Kitap çıkardı, diyorlar senin için. Ne kitabı, insan getirmez mi? Neyse parası verirdik be koçum. Oğlum iki çay getir bize. Bak bu adam kitap yazmış. Yazmış da, hemşehrisine getirmemiş. Yazar adam eli boş mu gezer? Şuraya koyardık. Gelen geçen görür. Biz de övünürüz seninle. Köylümüzdür, deriz anadın mı? Reklam oğlum! Buraya gelen herkes senin kitaptan alsa, eşine dostuna götürse anında biter şerefsizim. Bak haftaya bizim köyün pikniği var. Topla getir kitaplarını. Kastamonulular olarak gör bizi hele. Bütün medyayı çağırdık. Bu vesileyle kitabın televizyonda bile çıkar. Şöyle sıraya dizerim bizim köylüleri. Kapış kapış gidiyormuş gibi. Kastamonuluların en sevdiği kitap burada satılır, diye yazdırırız şöyle bezin üstüne. Aklı başında birini de koyduk mu kitapların başına, gel keyfim gel. Şöyle sesi gür biri. “Yetişin yetişin. Kapanın elinde kalıyor. Bitmeden sen de al!”

III-

Hiç kimse moralimi bozamayacak bugün. İki kötü örnekle güne başladık diye ne olmuş. Biri ev kadını, biri keresteci. İnsanların bilebildiği o kadar. Bağa misali kabuğundan çıkıp tükürecek değilsin ya be Fikret. Akşam uzun. Seni tanıyan hiç kimsenin yanına gitmemek en iyisi. Yolumu değiştirsem mi acaba? Eyvah yakalandık işte! Niye korkuyorsun ki, o kitabını görsün; gözleri değsin de, satırlarım değer kazansın diye cebindeki üç kuruşu kargoya vermedin mi? Gönlümü alır. “Gurur duydum evladım” der. “Keşke bütün talebelerimiz bizi böyle şaşırtsa” der. Hava latif, hava güzel. Çınar altında çay içmek ne hoş olur yıllar sonra şöyle hoca ile karşılıklı. Hocanın masasına muhakkak gelenler olur. Hoca her defasında takdim eder “Fikret” der “bizim eski öğrencilerimizdendir. Ama artık o bir yazar. Bakın -kitabı o kadar beğenmiştir ki çantasında taşımaktadır- işte şu kitap. Her satırını çizerek okudum. İnsan öğrencisiyle gurur duyuyor.”

“Hocam merhaba!”

“…….”

“Ben Fikret, hocam. Dört yıl önce mezun oldum.”

“…..”

“Size geçen hafta kitabımı gönderdim. Bilmiyorum elinize geçti mi?”

“Çıkaramadım. Kitapları sekreterim tasnif eder. Gelen kitapların bir kısmını hemen bağışlarım. Kitabın ebatları neyse ona göre tasnif eder sekreter. Adım neydi demiştiniz? Kitabınız neye dairdi? Kapağını çıkarsam hatırlarım. Neyse. Hayırlı olsun. Hayırlı olsun. Size iyi günler.”

IV-

“Fikret Demir, edebiyat dünyamızın yeni isimlerinden. İlk kitabı Göl Yayınları’ndan çıktı. 216 sayfa. Nisan sayımızda başlattığımız köşeye konuk olarak kendisini seçtik. İlk kitap olmasına bağlanabilecek bazı aksaklıklara rağmen kitabın sunumu güzel. Kapağı oldukça şık. Kitap kapağından yazarın iç dünyasının renklerine de gitmek mümkün. Eflatunun tercih edilmesi yazarın tabulara karşı olduğunun ve kadın okuyucuları hedeflediğinin ön habercisi gibi. Fakat o morluğun içindeki kulübenin, bir insan kulübesi mi yoksa hayvanlara ait bir yer mi olduğu konusunda ciddi şüphelerim var. Mor alandan çıkan tavuk resimleri çok manidar. Yazar, kadınların tavuk imajının bütün olumsuzluklarını reddettiğini ima etmek istemiş olmalı. Fakat tavuklar ile kulübe arasında mantıklı bir bağlantı kurmak mümkün değil. Çünkü bu kulübe bir köpek kulübesi -belki- olabilir. Fakat kümes olması mümkün değil. Postmodern akımlarla birlikte tabiatı sevmeyen, anlamayan gençlerle karşı karşıyayız. Bu bakımdan Fikret Demir de kitabının kapağına koyduğu kulübenin köpek kulübesi ya da tavuk kümesi olması konusunda herhangi bir bilgiye sahip değil.”

-V-

“13 haberlerini sunmak için tekrar karşınızdayız. Ülkemizin yaşadığı krizden dolayı her geçen gün yeni bir eylemle karşılaşmaya alıştık. Bugün de çocuğunun kitap, defter ihtiyacını karşılayamayan bir baba zorla bir yayınevine girip önüne gelen kitapları toplayarak yol ortasında eylem yapmaya başladı. Söz konusu kişi Boğaz Köprüsü’nün üstünde elindeki kitapları yoldan geçen arabalara fırlatıyor. Saldırgan polisin müdahale etmesi halinde aşağı atlayacağını söylüyor. Arkadaşımız Engin Devgin’e bağlanıyoruz şimdi.

“Evet Engin, olayın detaylarını senden alalım.”

“Evet Melda, senin de aktardığın gibi saldırgan, polis müdahale edinceye kadar kitapları sürücülerin üzerine atmış. Polis şu an yolu trafiğe kapattı. Saldırgan kendisine yaklaşanlara elindeki kitapları atmaya devam ediyor.”

“Engin, saldırganın elinde çok miktarda kitap olduğunu söyleyebilir miyiz? Ekrana koli gibi bir şey yansıdı.”

“Evet Melda, ekrana da yansıdığı gibi saldırgan son derece teçhizatlı. Arka tarafta henüz açılmamış üç koli var. Biliyorsunuz sevgili seyirciler yaşamakta olduğumuz kriz nedeniyle çok farklı eylemlere sahne oluyor ülkemiz. Birkaç ay önce bir şahıs Başbakan Bülent Ecevit’e yazarkasa atarak eylem yapmaya kalkmıştı. Fakat kitap atma eylemi ilk defa deneniyor. Bu konuyla ilgili olarak yanımızda değerli bilim adamımız sayın Prof. Dr. Mithat Satır var. İyi günler hocam. Saldırganın ruh halini, bu eylemi yapma sebeplerini seyircilerimiz için yorumlar mısınız lütfen!”

“Evet… Değişik bir eylem. Saldırganın mor renkli kitapları toplaması enteresan. Mor derinliği ifade eder. Demek ki kişinin problemi çok derinde. Belki de derindeki bu problem bu kitaplarla karşılaşınca su üzerine çıktı.”

“Biraz açar mısınız hocam?”

“Çocuğunu boğan Kütahyalı babayı hatırlayın. Oğlu kendisinden Panço istedi diye bu eylemi yapmıştı. Cebinde bir Panço alacak parası bile yoktu. Çünkü aylardır işsizdi. Buradaki örnekte de benzer bir yetersizlikten bahsetmek mümkün. Söz konusu şahıs hakkında detaylı bilgiler geldikçe olayı daha sağlıklı yorumlamamız mümkün olacak. Şimdilik üzerinde durduğumuz husus, okullar açıldı malum. Söz konusu kişi -saldırgan dememeye özen gösteriyorum- çocuğunun ya da çocuklarının defter kitap ihtiyaçlarını karşılayamadı. Okuldan eve giderken vitrindeki mor renkli kitapları gördü. Tehdit ederek kitapları paketletti ve bu eyleme başladı. Kitabın mor rengi onun şu an yaşamakta olduklarını ortaya çıkarıcı mahiyette hareketlendirici bir unsur olabilir.”

“Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyoruz. Söz sende Melda!”

“Teşekkürler Engin Devgin. Evet sevgili seyirciler şimdi de kitapların alındığı yayınevine bağlanıyoruz. Beni duyuyor musunuz Sedat Bey? Evet anlatın lütfen nasıl oldu kitapların kolilenmesi?”

“Kitapları biz yayınladık, ama bizim yayınevine bir saldırı olmadı. İhtimal bu kitaplar korsan baskı.”

“Nasıl olur Sedat Bey, saldırganın kitapları tabanca çekerek zorla aldığı yolunda duyumlar aldık. Bendeki bütün sorular bu duyumlara göre. Yönetmenim, sayın yönetmenim. Duruma müdahale edin lütfen! Evet sevgili seyirciler yeni gelişmelerle tekrar karşınızda olacağız.”

-VI-

“16 haber bülteninden hepinize iyi günler. Mor kitaplı eylem devam ediyor. Saldırgan hâlâ etkisiz hale getirilemedi. Saldırganın her kitap atışında kitap kapakları diye bağırdığını öğrendik. Şimdi olay yerinde bizi bekleyen arkadaşımız Engin Devgin’e bağ-anıyoruz. Evet Engin, gelişmeleri senden alıyoruz.”

“Tamam Melda. Eylem kitap eksenli ilk eylem olduğu için eylemin ders kitaplarının çok pahalı olmasından dolayı yapıldığı yolunda haberler dolaşmakta. Sayın Milli Eğitim Müdürümüz burada. Canlı yayınımıza hoş geldiniz efendim. Eleştiriler Milli Eğitim’in üzerinde yoğunlaştı. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?”

“Saldırganın elinde tuttuğu kitap bir ders kitabı değil. Buradan yola çıkarak saldırganın sadece ders kitaplarına yönelik bir eylem başlatmadığı kanaatindeyim. Dar gelirli ailelere biz Milli Eğitim olarak kitap desteği vereceğimizi bir ay öncesinden ilan ettik. Kampanyaya katılan il genelinde 250 okulda, talep eden her öğrenciye ikinci el ders kitaplarını veriyoruz.”

-VII-

“19 haber bülteninden iyi akşamlar. Boğaz Köprüsü’nde devam eden mor kitaplı eylemle ilgili olarak stüdyomuzda bir konuğumuz var. İlerleyen dakikalarda eylemcinin yakın bir akrabası ile de telefon bağlantısı kuracağız. Evet Selahattin Bey, eylemciyi nereden tanıyorsunuz? Nasıl bir insandır?

“Anlatayım. Eylemci bizim köylümüzdür. Geçenlerde beni ziyarete gelmişti. Kitap çıkarttığını duymuştuk.”

“Bir dakika Selahattin Bey! Eylemci kitap mı çıkartıyor? Nereden çıkartıyor kitapları?”

“Nereden çıkarttığını bilemeyeceğim. Kafasından çıkarıyordur herhalde.”

“Yani eylemci yazar mı?”

“Yazarmış ama biz görmedik yazıp yazmadığını. İyi çocuk, has çocuktur. Ailesinde de hep okumuş yazmışlar vardı. Dedesi bizim oraların en tanınmış âlimlerindendir. Haberlerde görünce şaşırdım. Fikret evli değildir. Çoluğu çocuğu yok.”

“Evet sevgili seyirciler Kanal X farkıyla mor kitaplı eylemin bütün teferruatlarını az sonra öğreneceksiniz. Şimdi bir ara veriyoruz.”

“Ne diyorsunuz ya! Siz elime başka soru veriyorsunuz, adam başka şey anlatıyor. Eylemcinin yazar olduğu konusunda daha önce bilgilendirilmedim. Ne yapabilirim? Tamam, buyurun siz sorun soruları. Benden bu kadar!”

“Kanal X farkıyla tekrar karşınızdayız. Arkadaşımız Melda eylemcinin uzaktan akrabası olduğunu öğrenince heyecandan yayını terk etti. (Yalandan kim ölmüş? Kim inanır onun yayını protesto ettiğine? Aklanacağım diye uğraşsın. Hadi bakalım Melda, kaldın mı kapının önünde! Canlı yayını terk etmek ha! Dur daha bitmedi. Bu adamı sevgilin bile yaparım canımı sıkarsan.)

“Selahattin Bey seyircilerimiz için tekrar hatırlatalım. Pembe yani mor kitap eyleminin sahibi Fikret Bey sizin köylünüz. Aynı zamanda bir yazar. Bu eylemi yapma sebebi sizce ne olabilir?”

“Reklamdır herhalde. Başka ne niyeti olabilir? Ben ona bizim köylülerin pikniğinde daha iyi satış yaparız dediydim, emme hiç oralı olmadıydı. Demek kendi başına yapmak istedi reklamını. Allah iyi kazanç nasip etsin gözümüz yok tabii. Kitap yazmak kolay. İş onu satmakta.”

“Şimdi de telefon hattımızda Fikret Bey’in bir yakını var. İyi günler hanımefendi. Siz neler söyleyeceksiniz?”

“Kitabın bulunmuyor, dediydim. Herkes kolay bulsun diye köprü üstünde satmaya kalktı heralda. Başka diyecek bir şeyim yok. Bize bile bi dene getirmeyip de hiç tanımadığı insanlara zorla kitabını vermeye kalkmasını hiç beğenmedim. Akrabam bile olsa beğenmedim. Bunu dimek isterim.”

“Şimdi de telefon hattımızda Fikret Beyin yayıncısı var. Evet Sedat Bey reklamın kötüsü olmaz ilkesi bu olayla ne kadar doğrulanmış oldu?”

“Şunu arz etmek isterim ki, Fikret Bey bunları reklam için yapacak bir insan değildir. Kitabından çok umutluyduk. Hakikaten çok güzel bir kitaptı. Fakat tek bir medya kuruluşunda kitabı duyuramadık. Dün akşam kendisine bir dergide kitabı hakkında çıkan bir yazıyı götürmüştüm. Kitap hakkında yazı çıktı diye sevineceğini ümit etmiştim. Reklam reklamdır mantığı ile. Burada isim vermeyeceğim çok ünlü bir eleştirmen kitaptan bahsederken kapaktan içeri girmeden doğrudan kitap kapağından yola çıkan bir yazı…”

“Teşekkür ederiz Sedat Bey.”
“Bir dakika kapatmayın lütfen. Daha bitirmedim.” “Vaktimiz yok Sedat Bey.”
“Bu eylemin müsebbibi kitabın kapağından içeri girmeyen…”

“Evet sevgili seyirciler yeni gelişmelerle tekrar karşınızda olacağız. Gün boyu bütün haber bültenlerini meşgul eden mor kitap eyleminin reklam amacına yönelik olduğunu Kanal X farkıyla öğrenmiş oldunuz. İyi akşamlar.”

Fatma Barbarosoğlu

*Bu yazı Ahir Zaman Gülüşleri kitabında yayımlandı.

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir